Sözü bilen kişinin,
Yüzünü ağ ede bir söz
Sözü pişirip diyenin
İşini sağ ede bir söz.
Koca Yunus’un dilimiz için devam edip giden şiirinden sadece şu iki ifadeyi paylaştım.
Çünkü güzel ülkemizde ağzı olan konuşuyor diyerek, dilimizde yapılan yanlışlara değinmek istiyorum.
Ne okullarda, ne medya dediğimiz her açıdan bozulmuş alanda, ne de basılı yayın organlarında doğru konuşulan Türkçemizi görüyoruz. Bu çok çok kötü ve bir o kadar da tehlikeli bir konu. Zira millet olmanın temel koşullarından biri de dil birliğidir. Bu birlik bozulursa ulusal güvenlik dediğimiz en önemli yanımız da zarar görür.
Aslında yıllardır ‘’anadil’’ adı altında bir tartışma zemini yaratıldı ülkemizde. Özellikle Anayasamızın değiştirilmesi dahi düşünülemez olan ilk üç maddesine bile saldırıldı. Amaç bildiğiniz gibi, her açıdan böl ve yönet anlayışının hayata geçirilmesinin provasıydı. Ama Atatürk devrimlerini ve Cumhuriyetimizin kazanımlarını baş tacı eden vatanseverler bu bölücü düşüncelerin savunucularına çok güçlü bir şekilde karşı çıktılar. Ancak şimdilerde şark kurnazlığı ile yol almaya çalışanlar var ama nafile. Ok, Cumhuriyetin ilânı ile çoktan yaydan çıktı. Peş peşe gelen devrimlerle güçlü Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
İşte o yıllarda Büyük Atatürk, dilimizi ilgilendiren iki güçlü devrim ile HARF ve DİL DEVRİMİ ile bize devrimlerin en büyüklerinden birini verdi. Tüm dil uzmanları bir araya geldi. Dilimizin etimolojik yapısı, ses yapısı, her şeyi tek tek ele alındı. Yazım ve söyleyiş kuralları saptandı. Türk Dil Kurumu kuruldu. Yurt genelinde olağanüstü kültürel atılım başlatıldı.
Sonra ne oldu? Günümüze bakalım…
Özel radyo ve televizyonların yağmur gibi hayatımıza girmesiyle dil olgusu göz ardı edilmeye başlandı.
Her kapıdan geçenin televizyonlarda sunucu yapılması, muhabirlerin ‘’editör’’ adı altında bilgi, birikim ve dil bilgisine önem verilmeden gazetelerde, televizyonlarda çalıştırılması, dilimiz açısından tam bir facia oldu. Gelinen durumu başka bir kelime ile açıklamam olanaksız.
Ne oldu? Türkçeleri varken yabancı sözcüklerin istilâsına uğrayan, temel söyleyiş kuralları bilinmeden konuşulan garip bir üslûp, dil ortaya çıktı.
Yalın, duru, anlaşılır ve ÖZTÜRKÇE olan güzelim sözcüklerimiz terk edildi.
Türkçe sözcük sayısı açısından çok zengin bir dil. Ama bunu bilmeyenler dilimizle bilim dahi yapılamayacağını cahilce savundular. Daha ileri gidip Türkçe’nin tüm dillerden daha sığ bir dil olduğunu bile savunup, bazı harflerin alfabemize eklenmesini öne sürdüler. Hainliğin sınırı yok elbette.
Dilimiz çok zengin ve güçlü bir ses sistemine sahiptir. Başka dillerde olmayan tüm harf ve sesler dilimizde vardır. Tartışması bile yapılamaz.
Tüm bu beyhude uğraşlar karşısında ne yapmalıyız?
Türkçesi varken yabancı dillerden giren sözcükleri kullanmamalıyız.
Nedir bu sözcükler? Bazılarını paylaşmak isterim.
STOP: DURMAK
START: BAŞLAMAK
STAR: YILDIZ
İZOLASYON: YALITIM
DİREKT: DOĞRUDAN-DOĞRUCA ( bu sözcüğü direk diye söyleyen var)
PANDEMİ: SALGIN
KONGRE: KURULTAY
MANUEL: EL İLE YAPMAK
RESTAURANT: LOKANTA
DETAY: AYRINTI
AMBULANS: CANKURTARAN
KRİTER: ÖLÇÜT
PERFORMANS: VERİMLİLİK
STABİL: HAREKETSİZ-DURAĞAN
Bu sözcükler bir yana, telaffuz yani söyleyiş hataları da başka bir dert.
Rakım: okunuşu: Raakım ( a sesi uzun söylenir)
Laik: okunuşu: Laik ( a sesi kısa söylenir)
Alfabe: okunuşu: alfabe (her iki a sesi kısa okunur. Alfaabe değildir)
Hacettepe: Okunuşu Haacettepe ( a sesi uzun okunur)
Âbidîn: Okunuşu: aabidin ( asesi uzun okunur) Anlamı: İbadet edenler, İnanmışlar.
Hâlid: Okunuşu: Haalid (a sesi uzun okunur) Anlamı: Sonsuz, ebedî, bir yıldan çok yaşayan ağaç .Erkek adı. (Bazı yerlerde nüfus kayıtlarında sonda bulunan harf ‘’t’’ olarak geçiyor.
Şimdilik burada noktalamak isterim. Ama gelecek günlerde daha ayrıntılı olarak dilimiz ile ilgili konularda sizlerle yeniden dertleşmek dileği ile. Saygılar.